IMLEGEND
Aileden
İlk FF oyunu, 8 Bit’lik “NES” konsolunda çıkmıştı. Daha sonra seri, gelişebilmek için daha gelişmiş bir konsola ihtiyaç duydu ve 16 Bit’lik “SNES” e geçiş yaptı. Şanslı Snes sahipleri, konsollarında üçü de birbirinden güzel üç FF oyunu oynama fırsatı bulmuşlardı. Fakat bu hep böyle devam edemezdi. FF serisi kendisini geliştirmeye devam etmeliydi. Snes’te çıkmış olan FF oyunlarına FF6 ile mükemmel bir kapanış yapan seri daha sonra üç yıllık bir uykuya daldı. Ve üç yıldan sonra uyandığında kendisini 32 Bit’lik grafiklerle dolu 3D bir dünyada buldu. Evet FF6’dan FF7’ye geçiş mükemmel olmuşu. FF7, 32 Bitlik PSX için piyasaya sürülmüştü. Derken iki yıl sonra FF8 aynı konsolda görüldü. Ve o da gelişimin bir parçası oldu. Bu iki 32 Bit’lik oyun o kadar çok tutuldu ki onları sadece PSX ile sınırlamak haksızlık olurdu. Bu yüzden FF7 ve FF8 PC için uyarlandı. Böylece PSX sahibi olamayıp FF hayranı olan insanlar da bu oyunları PC'lerinde oynayabildi. Her şey mükemmel gidiyordu. Fakat FF serisi kendini geliştirmeye doymadığından, tıpkı NES’ten SNES’e, SNES’ten PSX’e geçtiği gibi teknolojinin sunduğu nimetlerden daha iyi bir şekilde yararlanan, daha gelişmiş bir konsola doğru yelken açacaktı. Ama bundan önce yapması gereken önemli bir işi vardı. Tıpkı Snes’te olduğu gibi PSX’te de mükemmel bir kapanış yapmalıydı. Bu kapanışın adı ise Final Fantasy 9. Ve bence FF tarihindeki en önemli oyunlardan biri.Evet anlayacağınız gibi FF9, PSX için yapılmış son FF oyunu. En son FF8 ile seri, normal gidişatından biraz uzaklaşmış ve bize değişik bir tecrübe yaşatmıştı. Bu bir çok kişinin hoşuna gitse de eski tarza aşina olan bazı hayranlar bu durumdan pek hoşnut değildiler. Yani “FF olsun, taştan olsun” demiyorlardı. Bilimkurgu ağırlıklı bir oyundan çok eski fantastik dünyayı arıyorlardı. Ama artık üzülmelerine gerek yok çünkü eski tarz FF inanılmaz bir şekilde geri geldi.
FF9’un eski fantastik öğelere geri dönmesi yetmiyormuş gibi oyunun karakterleri de eski usullere göre yaratıldılar. Yani tıpkı eski oyunlarda olduğu gibi ufak boylu ve bodur olarak. Tabii 32 Bit’lik grafik gücünü halen kullanmaktalar. Her karakterin FF6’daki gibi önceden belirlenmiş sınıfı ve yetenekleri var.
FF9’da baş karakterimiz Zidane Tribal adında genç bir hırsız. Genç Zidane ve tıpkı onun gibi hırsız olan arkadaşları, tiyatro gösterisi yaptıkları bahanesiyle devasa uçan gemilerinin içinde “Alexandria” adındaki ülkeye gelirler. Fakat asıl amaçları, Alexandria’nın genç ve güzel fakat bir o kadar da mutsuz prensini, yani Garnet’i kaçırmaktır. Garnet’in de neden mutsuz olduğunu az sonra öğreneceksiniz. Hikaye devam ediyor… Zidane ve ekibi, biraz şanslı olacaklar ki Garnet de zaten bu toprakları terk etmek istemektedir. Neden mi? Çünkü üvey annesi, yani Kraliçe Brahne, dünyaya hükmetmek için gerekli olan gücü Garnet’ten sağlayacaktır. Ve bu yüzden de Garnet’i bir an bile yanı başından ayırmamaktadır. Garnet ise hayatından bıkmış bir vaziyette olduğundan hayatına bir değişiklik getirmek için kaçmaya karar verir ve bu sırada Zidane’ye rastlar. Böylece Zidane ve Garnet’in mükemmel macerası başlar. Hikayeyi burada kesmek zorundayım; ama oyundan bahsetmeye devam edeceğim.
Final Fantasy IX o kadar güze bir dünya sunuyor ki eski klasik FF’leri hiç aratmıyor. Grafikler yine Final Fantasy VII ve Fİnal Fantasy VIII’deki gibi. 3D çokgenlerden oluşan karakterler, önceden hazırlanmış, mükemmel 2D arka plan resimleriyle birleşiyor. Fakat savaşlarda ve dünya haritasında oyun tamamen 3 boyutlu. Grafikler, Final Fantasy VIII’in grafikleriyle kıyaslandığında çok fazla gelişme yok ortada. Fakat müthiş büyü efektleri ve Summon animasyonları eskiye oranla daha iyi. Oyun aralarındaki C.G videolardan da yine kalite fışkırıyor.
Kontroller, dünya haritasında ve iç mekanlarda dolaşırken FF8’dekilerde gibi hiçbir farklılık göstermiyor. Fakat menüler oldukça sade gözüküyor. “Junction” ve “Guardian Force” sistemleri yerini eski oyunlardaki gibi “Abilities” sistemine bırakmış. Final Fantasy VIII’de olduğu gibi Summonlar karakterlerinize yeni yetenekler kazandırmıyor ayrıca. Her karakterin yapabileceği yetenekler farklı olduğundan bu sistem yeni bir şekil almış. Artık yetenekler, karakterlerinizi kuşattığınız eşyalar sayesinde kazanılıyor. Ve savaştıkça kazanılan AP’ler sayesinde yetenekleri karakterlerinize kaydedebilir ve onları farklı eşyalarla (silah ve zırh gibi “equip” sınıfına giren eşyalar) kuşatarak farklı yetenekler kazanmalarını sağlayabilirsiniz. Savaş sistemi ise klasik A.T.B tabanlı olarak varlığını sürdürüyor.
FF7 ve FF8’deki “Limit Break” olayı ise “Trance” ile değiştirilmiş. Karakterler hasar aldıkça Trance Barı doluyor ve transform geçirerek daha güçlü bir hale geliyor. Böylece savaş yeteneklerini daha güçlü bir şekilde kullanabiliyor. Aklıma gelmişken bahsedeyim hemen; FF9’dan önceki FF oyunlarında görülen “level arttırma” olayı burada pek fazla sorun olmuyor. Hatırlarsanız eski oyunlarda sadece 3 karakterimiz ile ilerleyebiliyorduk. Ve tüm karakterlerin seviyesini dengede tutmak için onları sürekli değiştirmek zorunda kalıyorduk. Bu bence oldukça can sıkıcı bir durumdu çünkü bizi çok oyalıyordu. FF9’da ise karakterleriniz hikayenin akışına göre önceden belirlenmiş olarak ayrılıyorlar. Yani bir kısmı maceralara dalarken diğeri onların dönmelerini beklemiyor günlerce. Sırayla her bir grubun yaptıklarını kontrol etmek zorundasınız. Bu da bence oldukça iyi olmuş. Karakter seçme olayı ise taa oyunun sonlarında ortaya çıkıyor.
Sesler ise serinin eski oyunlarıyla aynı tarzda. Tabii tıpatıp aynı efektleri kullanmıyor FF9. Efektlerdeki yenilik fark ediliyor. Ayrıca söylemekten gına geldi ama; müzikler yine Nobuo Uematsu tarafından hazırlanmış parçalardan oluşuyor. Ve yine mükemmeller.
FF9 her yönüyle PSX’te mükemmel bir kapanış sergiliyor. Final Fantasy hayranları için bu kapanışı kaçırmak olmaz.
FF9’un eski fantastik öğelere geri dönmesi yetmiyormuş gibi oyunun karakterleri de eski usullere göre yaratıldılar. Yani tıpkı eski oyunlarda olduğu gibi ufak boylu ve bodur olarak. Tabii 32 Bit’lik grafik gücünü halen kullanmaktalar. Her karakterin FF6’daki gibi önceden belirlenmiş sınıfı ve yetenekleri var.
FF9’da baş karakterimiz Zidane Tribal adında genç bir hırsız. Genç Zidane ve tıpkı onun gibi hırsız olan arkadaşları, tiyatro gösterisi yaptıkları bahanesiyle devasa uçan gemilerinin içinde “Alexandria” adındaki ülkeye gelirler. Fakat asıl amaçları, Alexandria’nın genç ve güzel fakat bir o kadar da mutsuz prensini, yani Garnet’i kaçırmaktır. Garnet’in de neden mutsuz olduğunu az sonra öğreneceksiniz. Hikaye devam ediyor… Zidane ve ekibi, biraz şanslı olacaklar ki Garnet de zaten bu toprakları terk etmek istemektedir. Neden mi? Çünkü üvey annesi, yani Kraliçe Brahne, dünyaya hükmetmek için gerekli olan gücü Garnet’ten sağlayacaktır. Ve bu yüzden de Garnet’i bir an bile yanı başından ayırmamaktadır. Garnet ise hayatından bıkmış bir vaziyette olduğundan hayatına bir değişiklik getirmek için kaçmaya karar verir ve bu sırada Zidane’ye rastlar. Böylece Zidane ve Garnet’in mükemmel macerası başlar. Hikayeyi burada kesmek zorundayım; ama oyundan bahsetmeye devam edeceğim.
Final Fantasy IX o kadar güze bir dünya sunuyor ki eski klasik FF’leri hiç aratmıyor. Grafikler yine Final Fantasy VII ve Fİnal Fantasy VIII’deki gibi. 3D çokgenlerden oluşan karakterler, önceden hazırlanmış, mükemmel 2D arka plan resimleriyle birleşiyor. Fakat savaşlarda ve dünya haritasında oyun tamamen 3 boyutlu. Grafikler, Final Fantasy VIII’in grafikleriyle kıyaslandığında çok fazla gelişme yok ortada. Fakat müthiş büyü efektleri ve Summon animasyonları eskiye oranla daha iyi. Oyun aralarındaki C.G videolardan da yine kalite fışkırıyor.
Kontroller, dünya haritasında ve iç mekanlarda dolaşırken FF8’dekilerde gibi hiçbir farklılık göstermiyor. Fakat menüler oldukça sade gözüküyor. “Junction” ve “Guardian Force” sistemleri yerini eski oyunlardaki gibi “Abilities” sistemine bırakmış. Final Fantasy VIII’de olduğu gibi Summonlar karakterlerinize yeni yetenekler kazandırmıyor ayrıca. Her karakterin yapabileceği yetenekler farklı olduğundan bu sistem yeni bir şekil almış. Artık yetenekler, karakterlerinizi kuşattığınız eşyalar sayesinde kazanılıyor. Ve savaştıkça kazanılan AP’ler sayesinde yetenekleri karakterlerinize kaydedebilir ve onları farklı eşyalarla (silah ve zırh gibi “equip” sınıfına giren eşyalar) kuşatarak farklı yetenekler kazanmalarını sağlayabilirsiniz. Savaş sistemi ise klasik A.T.B tabanlı olarak varlığını sürdürüyor.
FF7 ve FF8’deki “Limit Break” olayı ise “Trance” ile değiştirilmiş. Karakterler hasar aldıkça Trance Barı doluyor ve transform geçirerek daha güçlü bir hale geliyor. Böylece savaş yeteneklerini daha güçlü bir şekilde kullanabiliyor. Aklıma gelmişken bahsedeyim hemen; FF9’dan önceki FF oyunlarında görülen “level arttırma” olayı burada pek fazla sorun olmuyor. Hatırlarsanız eski oyunlarda sadece 3 karakterimiz ile ilerleyebiliyorduk. Ve tüm karakterlerin seviyesini dengede tutmak için onları sürekli değiştirmek zorunda kalıyorduk. Bu bence oldukça can sıkıcı bir durumdu çünkü bizi çok oyalıyordu. FF9’da ise karakterleriniz hikayenin akışına göre önceden belirlenmiş olarak ayrılıyorlar. Yani bir kısmı maceralara dalarken diğeri onların dönmelerini beklemiyor günlerce. Sırayla her bir grubun yaptıklarını kontrol etmek zorundasınız. Bu da bence oldukça iyi olmuş. Karakter seçme olayı ise taa oyunun sonlarında ortaya çıkıyor.
Sesler ise serinin eski oyunlarıyla aynı tarzda. Tabii tıpatıp aynı efektleri kullanmıyor FF9. Efektlerdeki yenilik fark ediliyor. Ayrıca söylemekten gına geldi ama; müzikler yine Nobuo Uematsu tarafından hazırlanmış parçalardan oluşuyor. Ve yine mükemmeller.
FF9 her yönüyle PSX’te mükemmel bir kapanış sergiliyor. Final Fantasy hayranları için bu kapanışı kaçırmak olmaz.