Oyun dünyası oyuncuları çok nadir böyle oyunlarla karşılaşıyorlar. Böyle oyunlardan kastımız oyunun gerçekliği açısından oynarken adeta oyunu yaşıyormuş gibi hissetmek. Aslına bakılırsa bu tür oyunları oyun türüne dahil etmek biraz kabaca olur, çünkü oyunun senaryo, ses, grafik akışı birbirine o kadar kombine edilmiş ki sanki bir sanat eseri gibi işlenmiş.
Bioshock Infinite isminin, oyunun türünün, kalıbının sınırlarını aşmakla kalmamış ayrıca oyunun içine bazı sosyal mesajlar da şırınga etmiş. Ken Levine ve Irrational Games söylemek istediklerini maddi kazanım kaygısına düşmeden adeta haykırmışlar bu oyunda. Bioshock Infinite geçmişte çıkarılmış Bioshock serilerinin devamı niteliğinde olsa da hikayesel açıdan önceki Bioshock serilerinin hepsini aşmış durumda. Bioshock Infinite’in temelleri önceki oyunlara dayanıyor fakat, önceki oyunlarlardan farklı olarak değişik evrenlerde geçiyor.
Bioshock Infinite’in hikayesinde önceki serilerde olduğu gibi alternatif bir dünya tarihine tanıklık ediyoruz. Amerika tarihini değiştirip, süsleyerek uçan bir şehir haline getiren Infinite ekibi gerçekten güzel işler başarmış diyebiliriz.
Oyunu oynadığımızda şehrin dinamiklerinden, mimarisinden, heykellerinden, sanat eserlerinden etkilenmemenin mümkün olmadığını görüyoruz. Infinite’in en önemli fonksiyonu bu kadar güzelliği size verirken içinden macera ve aksiyon unsurunu eksik etmemesi. Şehrin mimarisine hayranlığınızla gözlerinizi kapamışken bir anda kendinizi ölümün eşiğinde bulabiliyorsunuz. Oyunun hikayesine devam ederken Amerika’nın kirli tarihinde kaybolmuş saklı sandıklardan çıkarılıp önünüze koyulan “Irkçılık” unsuru şaşırmanıza neden olabilir.
Infinite’in işlediği sosyal gerçeklik içeren konular, oyunun girişinden en sonuna kadar hayranlıkla izlediğimiz grafik unsuru ile öyle bir tezat oluşturuyor ki oyuncular bununla karşılaştıklarında şaşkınlıklarını gizlemeleri mümkün olmuyor.
Bioshock Infinite’in hikayesinde önceki serilerde olduğu gibi alternatif bir dünya tarihine tanıklık ediyoruz. Amerika tarihini değiştirip, süsleyerek uçan bir şehir haline getiren Infinite ekibi gerçekten güzel işler başarmış diyebiliriz.
Oyunu oynadığımızda şehrin dinamiklerinden, mimarisinden, heykellerinden, sanat eserlerinden etkilenmemenin mümkün olmadığını görüyoruz. Infinite’in en önemli fonksiyonu bu kadar güzelliği size verirken içinden macera ve aksiyon unsurunu eksik etmemesi. Şehrin mimarisine hayranlığınızla gözlerinizi kapamışken bir anda kendinizi ölümün eşiğinde bulabiliyorsunuz. Oyunun hikayesine devam ederken Amerika’nın kirli tarihinde kaybolmuş saklı sandıklardan çıkarılıp önünüze koyulan “Irkçılık” unsuru şaşırmanıza neden olabilir.
Infinite’in işlediği sosyal gerçeklik içeren konular, oyunun girişinden en sonuna kadar hayranlıkla izlediğimiz grafik unsuru ile öyle bir tezat oluşturuyor ki oyuncular bununla karşılaştıklarında şaşkınlıklarını gizlemeleri mümkün olmuyor.