• Forum vBulletin altyapısından Xenforo altyapısına geçirildi, bu sebeple eski şifreleriniz ile foruma giriş yapamayacaksınız, parolamı unuttum adımından mailiniz ile şifre sıfırlayarak giriş yapabilirsiniz.

    Üyeliklerinde geçerli bir mail adresi olmadığı için sıfırlama yapamayacak kullanıcılar forum kullanıcı adlarını ve yeni şifrelerini yazarak info@maxigame.org adresine şifre sıfırlamak istediklerine dair bir mail göndersinler şifrelerini sıfırlayıp mail adreslerini güncelleyeceğiz. Şifreniz sıfırlandıktan sonra foruma giriş yapıp tekrar istediğiniz gibi değiştirebilirsiniz.

Medieval II: Total War (MII:TW) Detaylı Strateji Rehberi

  • Konuyu başlatan Konuyu başlatan IMLEGEND
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi

IMLEGEND

Aileden
Aktiflik
K.Tarihi
23 Nis 2009
Mesajlar
9,353
Puanı
152
Konum
Damn Of Hell
maxigamebanner1.png

maxayrac3.jpg

KİLİSE

Papalık, Medieval II nin en önemli aktörlerinden biri. Eğer Katolik bir güçseniz, yaptığınız her işe karışan, kendi karışması yetmiyormuş gibi başkalarını da karıştıran, baskısını sürekli üzerinizde hissedeceğiniz bir kurum Vatikan. Ayrıca çağrı yaptığı Haçlı Seferleri yle de etkisini kıta dışına çıkartıyor, global bir aktör haline geliyor tabiri caizse. Dolayısıyla sadece Katolikler değil, Ortaçağ da söz sahibi olmak isteyen her güç bir şekilde uğraşmak zorunda Vatikan la.

İlk Medieval ın aksine, ikinci oyundaki Kilise oyuncuyla çok daha yoğun bir iletişim, hatta etkileşim içinde. Elbette bu etkileşimin en önemli ayağı Papa seçimi. Bir Papa öldüğünde, halefini belirlemek için kardinaller konseyi toplanıyor. Bu konseydeki kardinaller, terfi etmiş rahipler. Rahiplerin kardinal olabilmesi için dindarlık puanlarının fazla olması gerekiyor ki bunun yolu da Katolik olmayan yerleri iman yoluna döndürmekten ve Heretic leri Engizisyon karşısına başarılı biçimde çıkartmaktan geçiyor. Bir rahip Kardinal olduktan sonra, yine benzer yollardan dindarlığını arttırmalısınız ki Priest Preferati olabilsin. Ve sonunda, Papa öldüğünde, bu Priest Preferati lerden en çok kardinal oyu alan Papa oluyor. Eğer sizin de konseyde kardinal(ler)iniz varsa, oylamaya katılıyor ve işinize gelecek birisinin Papa olması için uğraşıyorsunuz. Adaylardan biri sizin adamınızsa, diğer kardinallere sizin adayınıza oy vermeleri için mesaj yollayabiliyorsunuz ayrıca. Sizin rahibinizin, ya da en azından bir müttefikinizin Papa olması, müthiş avantajlı bir durum. Size karşı savaşanları aforoz ediyor, sizin yaptıklarınıza göz yumuyor.

Elbette rahiplerle ve seçimlerle uğraşmak istemiyor olabilirsiniz, o zaman Kilise politikaları için ikinci taktiğimize geçebiliriz: Papaları öldürmek. Sadece müthiş yetenekteki Assasinlerin bu işe muktedir olduğunu söylememe gerek yok herhalde. Sizi aforoz eden Papa öldüğünde, yerine geçen Papa nın sizi Kilise nin himayesine geri almak gibi bir eğilimi oluyor. Yetenekli Assasinleriniz varsa, istediğiniz bir Papayı seçtirene kadar katliama devam edebilirsiniz. Doğru strateji, ilk taktiğin ikincisiyle zenginleştirilmiş hali, tek başına şiddet uzun süreli çözümler üretemez.

Kiliseden bahsetmişken Haçlı seferleri üzerinde de duralım. Haçlı seferlerini Papa talep ediyor, ancak sizin de ondan Haçlı seferi düzenlemesini isteme hakkınız var (Faction Scroll + Pope + Request for a Crusade). Bu isteğin karşılanması Papayla ilişkilerinizi sıkı tutmanıza bağlı. Bir kez Haçlı seferi ilan edildiğinde ise, Papa sizden sefere katılmanızı isteyecektir. Kabul etmezseniz Papayla aranızın oldukça bozulacağı bu davete iştirak etmek için başında bir aile üyesi olan sekiz birimlik bir ordu oluşturmanız ve generalinizin scrollunda bulunan Join the Crusade butonuna basmanız gerekmekte.

Papa Haçlı Seferi dışında da size taleplerle geliyor zaman zaman, genelde diğer Katolik güçlerle aranızdaki düşmanlıkları belli bir zamana kadar yok etmenizi istiyor. Bu taleplere uyma mecburiyeti yok elbette, ancak Papa yla aranızın bozulması, aforoz edilmeye kadar giden bir yolu açıyor ki bunu pek istemezsiniz. Tavsiyem, Papa nın söylediklerine sürekli uymasanız bile, ufak hediyelerle onu sık sık memnun edin. Ayrıca şehirlerinizde katedral tarzı dini yapılar yapmak da Papa yla aranızı ısıtacaktır.

İSYANLAR

Kamu düzeni %100 ün altına düşen her yerleşiminizde isyan riski vardır. Kamu düzeninizi sağlayan ve bozan etmenleri, Settlement Details ekranından görebilirsiniz. Kilise tarafından aforoz edilmiş olmanız, halkın sizden farklı bir dine sahip olması, halk sağlığının kötü durumda olması, ortamda bir garnizon olmaması, yerleşimin başkentinize uzak olması, çok ciddi bir kültürel farklılığa sahip olması, çok vergi altında ezilmesi, başında bir aile üyesinin bulunmaması ya da bu adamın basiretsiz olması, yerleşim genişlemeye ihtiyaç duyduğu halde sizin gerekli upgrade leri yapmamanız şehirde isyan başlamasının başlıca sebepleri.

İsyanları bastırmanın ve sosyal huzursuzluğu gidermenin çeşitli yolları var. Öncelikle Public Order ı çeşitli yollardan (güvenlik, sağlık, mutluluk gibi) arttıran binaları yapmanız şart. Vergi azaltmak zaman zaman başvuracağınız bir yol olsa da, nihai hedefiniz halkınızın mutlu mutlu sömürülmesi, yani yüksek vergilere rağmen sosyal düzenin korunması. Bunu yapabilmek için yerleşimlerin büyüme taleplerine karşılık vermeli, genişleyenleri eski merkezlerine hapsetmemelisiniz.

Bir önemli konu da yöneticiler. Yöneticisiz bir yerleşim, insanlarına güven vermekten yoksun olacaktır. Maalesef kraliyet ailesindeki erkek doğum oranı biz TW oyuncularının genişleme eğilimine yetişemiyor, o yüzden yöneticisiz şehir/kale problemi oyunun sonuna kadar az ya da çok ensenizde olacak. Verebileceğim taktik, aile üyelerini bölge bölge gezdirmek olacaktır. Sosyal hareketliliği bastırmak için yerleşimlere büyük garnizonlar yerleştirmek ise mutlaka kullanacağınız, ancak çok da sağlıklı olmayan bir yöntem.

TİCARETİ ETKİLEYEN UNSURLAR

M2TW, Avrupada ticaretin yeniden canlandığı 11. yüzyılda başlıyor. Ticaret, ekonominin en önemli ayaklarından biri. Ticaretten kazandığınız geliri arttırabilmek için dikkat etmeniz gereken çeşitli unsurlar var. İlk olarak şehirlerde yapılması gereken yapılardan bahsedebiliriz. Yol düzenlemelerini, pazar yerini (market) ve limanları (port) hızla yapmalı, upgradelerini her fırsatta tamamlamalısınız. Özellikle limanlar felaket para getiriyor, onlara iyi bakın. Donanmaların harcamaları çok, büyük donanma tavsiye etmiyorum, yine de limanlarınızı koruyacak bir adet orta halli filo bulundurmanızı öneririm. Zira rakipleriniz limanlarınıza ambargo koyduğunda tüm ticaretiniz sekteye uğruyor. Kabul eden her ülkeyle ticaret antlaşması yapın, kesinlikle çok faydalı.

Haritada başı boş dolanan Rebel orduları da ticaret ve tarım gelirlerinizi düşüren bir etmen, onları da temizlemeye bakın. Yerleşimlere kuracağınız Watchtowerlar Rebellerin hareket alanını kısıtlayacaktır.

Son olarak Merchantlara (tüccar) değineyim. Bu adamları market ve türevi binalar üretebiliyor. Strateji haritasında sağda solda gördüğünüz değerli maddelerin ticaretini yapıyorlar üstlerine götürdüğünüz zaman. Oyuna yeni başladığınızda tüccar yapayım, her yere salayım, deli gibi para kazanayım diyeceksiniz. Ama demeyin çünkü tüccarlar oyunun başlarında harcamalarını amorti etmekten çok uzaklar. Çok cüzi miktarlarda seyreden gelirlerini arttırmak için beyefendileri yabancı ülkelere, özellikle egzotik ürünlerin ticaretini yapacakları uzak diyarlara (Amerika, Mısır, Kudüs civarı) yollayabilirsiniz. Ben Amerika nın keşfine kadar kullanmayı gerekli görmüyorum. Bu arada oyunun bir bugı yüzünden, tüccarların gelirleri olması gerektiğinden de düşük gözüküyor. Bunu düzeltmek için her turnde başkentinizi değiştirip sonra geri almalısınız.

COĞRAFYA VE SAVAŞ

Coğrafyaya hakim olmak, kesinlikle bir savaşın sonucunu belirleyenler. Öncelikle genel görünümü bildiğinizden emin olun, haritayı iyice inceleyin. M2: TW bir strateji oyununda bugüne dek gördüğüm en çeşitli ve gerçekçi coğrafyayı sunuyor, bu da taktiksel çeşitliliği arttırıyor. Savaşın başında birliklerinizi yerleştirirken mutlaka yükseklikleri tutmaya bakın, eğer pozisyonunuz deployment sırasında bunu yapmaya imkân vermiyorsa, savaş başlar başlamaz tepeleri ele geçirmeye çalışın. Eğim ve yükseklik avantajına sahip olan tarafın yenilmesi gerçekten çok zor. Savaş dar bir vadiye sıkışmışsa, atlılarınız ve okçularınızı yanlardan tepelere çıkartın ki sıkışıklık çözülebilsin. Unutmayın sıkışıklık her zaman sayı dezavantajına sahip tarafa yarar.

Nehrin iki tarafına konuşlanarak başladığınız savaşlar da sizi çok zorlayacaktır. Ben bu savaşlarda (saldıran tarafsam) atlı birliklerimle rakibe saldırıp, onların yarattığı karışıklıkta da diğer birliklerimi karşı tarafa geçiriyorum. Savunmadaysanız, okçu (ya da diğer menzilli birliklerinizi) köprüyü ok yağmuruna tutabilecekleri bir mesafeye kadar yaklaştırıp, hemen arkalarına da piyade ve atlı birliklerini yerleştirin. Köprüden geçmeye çalışan düşman birliklerini okçular teker teker avlayacak, kalanların okçulara saldırmasını ise okçuların arkasında bekleyen ordunuzun belkemiği tarafından engellenecektir. Hatta köprü çıkışında rakibi sıkıştırmak düşmana dünyayı cehennem edecektir, benden söylemesi.

Ayrıca ormanlardan sonuna kadar faydalanın, ordunuzun büyüklüğü elveriyorsa birkaç birliği ormana saklayın (birlik kartında bir ağaç sembolü çıktıysa saklanmışlar demektir, düşman yakına gelene kadar göremez.), savaşın en kritik anında ceee desinler. Tarih güç ve sayı olarak dehşet dezavantajlı olan orduların coğrafya hakimiyeti sayesinde imkansızı gerçekleştirdiği örneklerle doludur.

DİZİLİŞ VE SAVAŞ

Bir ordunun dizilişi iki farklı unsura dayanır: Birincisi sizin taktiksel eğiliminiz, ikincisi ise bazı genel geçer noktalar. Mantığınız kabul edecektir sanıyorum, okçular atlılar karşısında çaresiz kalırlar, atlılar karşıdan saldırdıkları durumlarda (adam gibi olan) mızraklılar tarafından anında geri püskürtülürler, mızraklılar kılıçlılara karşı etkisizdirler ve bütün birlikler yandan ya da arkadan yedikleri saldırılara karşı koymakta çok zorlanırlar.

Bunların ışığında kendi dizilişimi anlatayım (elbette haritadan haritaya değişen tarafları var dizilişin ama genel mantık aynı.). En öne, ordumun önemli bir kısmını oluşturan ve taktiğimde çok önemli yer tutan okçularımı (ve her türlü menzilliyi) koyuyorum, böylece erken temas edebiliyorlar düşmanla. Okçuların mümkün olan en ince şekilde dizilmeleri ve dağınık (loose formation) şekilde durmaları zaruri. Okçuların hemen arkasına/içine piyade birliklerini yerleştiriyorum. Piyadeler, okçulara karşı olası bir atlı saldırısını bertaraf etmek için oradalar. Okçuların işi bittiğinde sıcak teması sağlamak üzere ileri atılmak için hazır ve guard modunda bekliyorlar. Böylece hem kafalarına inen oklara hem de olası bir saldırıya karşı sağlam durmuş oluyorlar. Süvariler ise piyadelerin kanatlarına yerleşmiş durumda. Hücuma kalkarken atlıların doğru konuşlanmış olması çok önemli.

Bu ana etmenlerin dışında, Artillery (mancınık ve topçu gibi) kuvvetiniz varsa, onları da ordunun en önüne (sadece savaşın başlarında) dizerseniz düşman menzile daha kısa sürede gireceğinden yaratacağı tahribat daha uzun süreli olacaktır. Hem böylece arkadan dolanma akıllığını gösteren atlı birliklere karşı da korunmuş olurlar. Ancak yakın temas yaşanmadan önce kesinlikle ordunun gerisine alınmalı artillery ler, yoksa yaşayamazlar.

Generalinizin olduğu birliği ordunun arkasına (ya da etrafı korumalı biçimde, merkezine) konuşlandırmanız, onu kötü bir sondan korumak için gerekli, ancak kendisini asla çok uzakta bırakmamak lazım diğer birimlerden (bkz. Moral ve savaş kutusu).

Böyle bir dizilişle düşmanla sıcak temasa girdiğinizde, ordunuzun ana bloğu düşmanla ortada karşılaşacak, atlılarınız da rakibi kanatlardan sararak onun hareket kabiliyetini çok aza indirecektir. Atlılarınızın ilk saldırı anı çok yakıcı olduğundan, bir kere saldır komutu verip öyle bırakmayın, bunu zaman zaman tekrarlayın. Her saldırıda ortaya çıkan momentumun yarattığı etki düşmanın çözülmesini kolaylaştıracaktır.

Kaçmak da bir yetenektir, sakın bunu unutmayın, ancak boş yere de pes etmeyin. Bir birliğinizin çözülmesi sizi karamsarlığa itmesin. O birliğin çözülmesinin, genel gidişat açısından ne ifade ettiğini doğru tahlil edin. Ve son olarak, cephanesi biten menzilli birlikleri asla bir kenara itmeyin. Binlerce kişinin öldüğü bir savaşın sonlarında, cephanesi olmasa da morali ve kafa sayısı yerinde olan birlikleriniz çok iş yapacaktır, yakın dövüşe girseler bile.

MORAL VE SAVAŞ

Birliklerinizin kalitesi ve sayısı elbette çok önemlidir. Ancak, yukarıdan karınca gibi gözüken binlerce askerlerin, duygusuz ölüm makineleri değil, insan olduğunu en iyi kavrayan strateji oyunu olan M2: TW de, Moral de çok önemli bu yüzden. Birliklerinizin morali düşükse, hem güçleri düşüyor, hem de kaçmaya çok meyilli oluyorlar. Morali değiştiren birkaç farklı etken var. Yorgunluk, generale olan uzaklık, generalin rütbesi, tecrübesizlik, pozisyon hatası (bir piyade birliğinin arkadan süvari atağı yemesi), savaşın gidişatının genel olarak kötü olması, alevli ok yağmuru veya top ateşine maruz kalmak, ya da dengesiz mücadeleler (süvarilerin Pikemen in uzun mu uzun mızraklarına bodoslama girmeleri), birliklerinizin moralini düşürecek ve kaçmalarına zemin hazırlayacaktır. Kaçan birlikler, kendiliklerinden ya da generalin borusuyla zaman zaman geri dönebiliyorlar, ancak bir kez kaçan birliğe güven olmaz, yeniden kaçmaları yüksek olasılıktır.

KUŞATMA TAKTİKLERİ 1 - SALDIRI

Doğru tip ordu ve dikkatli bir strateji, kuşatmaları kazanmak için zorunludur. Koçbaşı, trebuşe ve mancınıklar, bir kale saldırısının olmazsa olmaz parçaları. Merdiven ve kuşatma kuleleri ise çok güvenilmez silahlar, hem savunma okçularının ateşine karşı korunmasızlar, hem de surlarda onları bekleyen ağır piyadeler tarafından bertaraf edilme ihtimalleri çok yüksek. Onlara başvurmak zorunda kaldığınızda, bütün merdiven ve kulelerinizi aynı duvara yönlendirin ki birlikleriniz tek başlarına kalmasın koca bir orduya karşı.

Koçbaşı konusundaki problem de onu yanıp kül olmadan kale kapısına ulaştırmanın zorluğu. Bununla mücadele etmek için yedekte en az bir tane daha koçbaşı olmasını tavsiye ediyorum. Hatta iki koçbaşını aynı anda kapıya yönlendirin (bir tanesini kapıya gönderin, diğerini kapının önüne; zira kuşatma silahlarını tam olarak aynı noktaya gönderdiğiniz zaman sadece bir tanesi gidiyor). Böylece hem düşman okçuları tek bir koçbaşına yoğunlaşmaz, hem de öndeki yanarsa arkadaki hemen yetişebilir kapıya.

Bu arada trebuşe ve mancınıklar da duvarları dövsünler. Eğer bu birliklerdeki adam sayınız azsa, ya da cephaneniz tükeniyorsa tek bir noktaya; ancak bu konuda sıkıntınız yoksa en azından iki noktaya saldırın. Böylece savunmayı açabilirsiniz. Biliyorum duvarlara çıkarken ters bir mantıkla yaklaşmıştım, bunun nedeni saldıran tarafın duvar üstünde gerçekten çok dezavantajlı olması, eğer gerekli yoğunluğu sağlayamazsanız kaybedersiniz. Yıkılan duvarlar ise nispeten daha geniş bir alan sağlıyor saldırı için, üstelik bu kez atlı birliklerle de girişebileceğiniz için saldırabilecek asker adediniz çok daha fazla.

Gelelim diğer birliklerinize. Bana göre duvarda ya da kapıda gedik açmadan, menzillilerle kale üstündeki askerlere saydırmak çok mantıklı değil, çok az kazanç uğruna çok fazla kayıp verirsiniz. Bir öneri, duvarın/kapının yıkılmasından az önce, merdivenli iki birliğinizi kalenin arkalarına bir yerden duvara çıkartmak. Bu, savunmanın dikkatini dağıtacaktır, böylece asıl hücumunuzu daha rahat gerçekleştirebilirsiniz.
Bir kez surları aşma fırsatı elde ettiğinizde, en önde gözden çıkartabileceğiniz birlikler olmak üzere, ağır piyade ve atlılarınızla beraber hızlı bir saldırı düzenleyin. Bu arada okçularınız da yaklaşarak duvar üstündeki düşman menzillilerine ok yağdırsın. Normalde çok fazla yedek bırakmıyorum savaşlarda, ancak kuşatmalarda sürprizlerden mümkün olduğunca kaçınmak için birkaç iyi birliğinizi dışarıda bırakabilirsiniz. Bunlardan bir tanesi mutlaka General olmalı elbette. Yoğun bir duvar önü savaşından sonra, küçük de olsa zinde ve güçlü birkaç birlik savaşın rengini tamamen değiştirebilir.

KUŞATMA TAKTİKLERİ 2 - SAVUNMA

Savunan tarafın, surlar sayesinde müthiş bir avantajı var. Üstelik birlikleri konumlandırması, savaşın nerede olacağını belirlediğinden, genel görüntüye hakim olma şansı saldırana göre çok daha fazla. Klasik taktik, duvarlara menzillileri ve piyadeleri dizmek, menzillilerin oklarını yanar dönerli hale getirmek ve saldırayları ok yolunda tarumar etmek. Düşman bir kez duvarlara varınca da ordunuzun en iyi piyadeleriyle onları karşılamak ve duvar avantajını en iyi biçimde kullanmaktır. Atlılarınızla da düşman artillery sine hızlı ataklar düzenleyebilirsiniz. Duvarda bir gedik açılırsa ya da kapı kırılırsa (ki mutlaka kırılıyor, ne biçim yapmışlar bu kapıları?) piyadeleriniz bu kez o deliklere yoğunlaşmalı. Bu arada atlı birlikler de sürekli ters açı kovalayarak düşmanı gafil avlamaya çalışmalı.

Eğer ordunuzun ağırlığı atlılardaysa, içeri girmesine izin verdiğiniz düşmanı dar sokaklara yönlendirip aralarda sıkıştırma, vurup kaçma, orduyu şehrin farklı bölgelerine dağıtarak savaşın yoğunluğunu düşürme gibi taktiklerle, piyadesizlik avantajını ortadan kaldırmaya çalışabilirsiniz.

DİPLOMASİ

Bu bölümde -Kilise yi ayrı tutarak- nasıl bir diplomasi stratejisinin izlenmesi gerektiği üzerinde duracağım. Diplomasi için kullandığınız birimler diplomatlar ve prensesler. Diplomatları en azından Town Hall a sahip şehirler yapabiliyor, prensesler ise ailenizin üreme hızı ve yoğunluğuna bağlı olarak ortaya çıkıyor, sizin pek söz hakkınız yok. Aynen Rome daki gibi, bu iki ajanınız da düşmanın her türlü ordusuyla ve tabi ki diplomatı ve prensesiyle görüşebiliyor. Antlaşma ekranında, yapabilecekleriniz açısından bir yenilik yok Rome a göre. Bu ekrandan ittifak ve ticaret antlaşması teklif edebilir, savaştaysanız ateşkes isteyebilir, harita bilgisi, tekli ödeme ya da düzenli vergi, askeri geçiş hakkı, başka bir ülkeye saldırı teklif edebilir/isteyebilir ve de tekliflerinizin/isteklerinizin kabul edilmemesi halinde saldıracağınızı bildirebilirsiniz. Ayrıca diplomatlarınız aracılığıyla görüşmekte olduğunuz kişiyi ve bağlı bulunduklarını (ordusu ya da yerleşim yeri) rüşvetle kendi safınıza çekmeye çalışabilirsiniz ancak bunun Rome dakinin aksine çok zor olduğunu belirteyim.

Oyunu nasıl bir stratejiyle oynarsanız oynayın, aklınızda bulundurmanız gereken çok önemli bir nokta var: Resmin bütününü görmek. Dünyanın merkezi siz değilsiniz, dünya sizin sınırlarınızda bitmiyor, amacı olan yegâne milletler sizinki ve sınırlarınızdakiler değil, herkesin sizin topraklarınızda gözü yok (Kutsal Roma-Germen İmp. istisnası dışında.), sizin sizden başka dostunuz olabilir, ama elbette, ebedi dostluklarınız değil, ebedi çıkarlarınız var. Mümkün olduğunca geniş bir perspektiften anlamaya çalışın dünyada olup biteni. Elbette önce dünyada olup bitenleri öğrenmeniz lazım. Bunun için herkesle Map Information antlaşmaları yapın, haritanıza renk gelsin. Faction scroll daki Diplomacy ye sık sık bakın, kim kimle dost, kim kimle savaşıyor, bunlara dikkat edin. Doğru zamanda doğru ülkenin yanında yer alın. 1. Dünya Savaşı öncesi Almanya nın yaptığı gibi ağzının suyunu akıtarak herkese ittifak önermeyin, ittifak önerdiğiniz adamı sınırına ordular dizerek korkutmayın, mantıklı olun. Yaptığınız tekliflerde saçmalamayın, abartmayın, karşınızdakini küçük düşürmeyin. Başarısız her teklif, rakibinizle olan ilişkilerinizin kötüleşmesine sebep olacaktır. Seriye yeni eklenen, teklifinizin ne kadar cömert olduğu konusundaki bilgi mesajı size yardım edecektir bu konuda. Cömert olmak kötü değildir, insanları yanınıza çekebilmek için zaman zaman gerekir, yine de bol keseden dağıtmayın hiçbir şeyi. Amacınıza uygun hareket edin, boş maceralara dalmayın. Dünyanın tamamını ele geçirmek zorunda değilsiniz.

Rakibinizden bir şey istiyorsanız (ittifak dışında), onu korkutmak etkili olabilir. Özellikle savaştığınız ama savaşmaktan sıkıldığınız bir düşmanınıza ateşkes önermeden önce, ateşi kesmezse neler olabileceğini göstermek çok yararlı olacaktır. Hatta zengin bir düşman bulup, saldırıp bir şehrini alıp yüksek meblağlar karşılığı ateşkes yapmak ve bunu birkaç turn de bir tekrarlamak, oldukça faydalı bir taktik.

Prenseslerin diplomatlardan farkı, evlendirilebiliyor olmaları. Kızınızı eğer loyaltysi düşük bir rakip generalle evlendirirseniz, general ordusunu da alıp forma değiştiriyor. Kızı bir kraliyet ailesine verirseniz ise o ülkeyle müttefik oluyorsunuz. Kan yoluyla kurulan ittifaklar, diplomatların kurduklarına göre çok daha sağlam oluyorlar, aklınızda olsun.

İki ateş arasında kalmamaya da özen gösterin, iki düşmanınız ittifak yaptıysa (genelde yapıyorlar) aynı şekilde cevap verin. Elbette yalnız kalmayı seçebilirsiniz, ancak sonuçları ağır olacaktır, hele ki Papa gibi bir fitilleyici üzerinizde Demoklesin kılıcını sallıyorken.

GÖLGELERİN GÜCÜ ASSASIN VE SPY

Casusların ve suikastçilerin kullanımını gereksiz, en azından çok pahalı gören oyuncular var. Doğrusu ben onlardan değilim, özellikle casusların çok önemli işler yaptıklarını düşünüyorum. Savaşacağınız ordunun karakterini savaş başlamadan bilmek çok hayati mesela. Ya da düşmanınızın hareketlerini gözlemlemek, sınırlarınız ötesinde neler olduğunu takip etmek, genel stratejinizi inşa ederken çok faydalı bilgiler getirecektir. Elbette etrafımda ben ordumu basar, haritanın bir ucundan girer bir ucundan çıkar, girdiğim yerde kim varsa tanışmış olurum. diyen Total War oyuncuları oldukça çok. Bu taktikle başarılı olabilirsiniz, ancak benim oyundan aldığım zevk bu tip numaralarla artıyor, size de aynı şey olabilir, tavsiye ederim.

Suikastçi deyince hemen akla Papanın gelmesi tesadüf değil elbette. Rebel generallerini öldürerek başlayan bir suikastçının kariyerinin size en faydalı olacağı alan Papa avı olacaktır şüphesiz. Sırf bu amaç için suikastçıları eğitmek bile iyi bir fikir. Ancak bütün ajanlarda, potansiyelleri olup olmadığına çok dikkat edin. Asla iyi bir diplomat olamayacak birisinin üstüne yatırım yapmayın (karakter ekranında bu konuda yorumları ve başlangıçtan getirdiği puanları görebilirsiniz.).

KALE Mİ, ŞEHİR Mİ?

Strateji ekranında karşılaşacağınız en büyük problemlerden birisi bu. Hangi yerleşim kale, hangi yerleşim şehir olmalı? Kaç tane kale, kaç tane şehir olmalı? Kalede ne yapmalı, şehirde ne yapmalı? Panik olmayın, ben buradayım.

Öncelikle şunda anlaşalım: Şehirler para basar, kaleler adam. Rollerini değiştirmeye kalkmayın. Buradan hareketle çok para isteyen şehir, çok adam isteyen kale yapar demek ise yanlış olur, zira para olmadan adam basamazsınız, adamları besleyemezsiniz; adam olmadan da parayı koruyamazsınız. Belli bir kale/şehir oranı tutturmak, asker/para oranını da sağlıklı bir seviyeye çekecektir. Bu yüzden beş şehre bir kale, güzel bir oran.

Düşman sınırında olan, stratejik noktalarda, kritik geçişlerde bulunan ya da tam merkezde ve imparatorluğunuzun her bir tarafına asker yollayabileceğiniz bir yerleşimin (hepsinin değil) kale olması mantıklı olacaktır. Bunların dışındakileri şehir yapın ki geliriniz artsın. Özellikle oyunun başlarında -hangi milletle oynadığınıza göre değişmekle beraber- sadece tek bir kalede asker üretimi yapmanız ve geri kalan yerlerin şehir olması, sizi oyunun ilerleyen safhaları için büyük bir mali yükten kurtaracaktır.

Her kalede her üniteden basmaya çalışmayın, mali yükün altından kalkamazsınız. Onun yerine her kaleniz belli birimlerde/alanlarda uzmanlaşsın. Kalelerde askeri olmayan aktiviteye girmeye pek gerek yok (imkân da yok aslında), başlarda yapılması faydalı olabilecek tek bina ise Farm. Şehirlerinizde ise ticarete ve yönetimsel uygulamalara ağırlık verin, oralarda asker üretmeye kalkmayın.

Şehirleri garnizonsuz bırakmak olmaz, ancak bunun için Militia ları kullanın, zira şehirde bulunan Militia ların masrafı (Upkeep) 0 YTL. Garnizonlarda büyük ordular bırakmak gelirleri çok düşürecek ve de büyük bir askeri gücün atıl kalmasına sebep olacaktır. Bunun yerine ordularınızı belli bölgelerin savunulmasında görevlendirin, bu bölgeler birkaç şehri içine alsın ve ordularınız bu şehirler arasında mekik dokusun. Böyle bir strateji izlerken sürpriz saldırılara mümkün olduğunca çok dayanabilmek için, şehirlerinizin duvarlarının çok sağlam olmasına ve kulelerle desteklenmesine önem vermeniz lazım.

LONCALAR

Ortaçağ şehir örgütlenmesinde çok önemli pay sahibi olan loncalar da 13. yüzyıldan itibaren ortaya çıkmaya başlıyorlar. Her loncanın belli bir uzmanlık alanı var ve her şehirde sadece bir lonca kurulabiliyor. Bir şehirde herhangi bir lonca binası açmak için, o loncadan teklif gelmesi lazım. Belli bir para harcayarak kurduğunuz loncaların getirdiklerinin yanında yüklediği çeşitli sorumluluklar da var. Şövalye loncaları şehirlerde özel birlikler yapmanıza yarıyor mesela, tüccar loncaları tüccarların gelirlerini arttırıyor. Teologian Guild ise, o şehirde yaptığınız rahiplerin direkt kardinal olmasını sağlıyor. Bunlar harika özellikler elbette, ama bu tip faydaların karşılığında loncalar sizden zaman zaman çeşitli görevler yapmanızı da istiyorlar ki bunlar rakip bir ülkeye saldırmaktan, onunla ticaret antlaşması yapmaya kadar çeşitlenebiliyor. Şehirlerde birim üretirken loncaları hesaba katmayı asla unutmayın. Mesela Thieves Guild kurduysanız bir yere, oradan çıkan Spy ve Assasin'ler çok daha yetenekli olacaktır. Son olarak, Explorers Guild'i Headquarters seviyesine çıkartırsanız, Yeni Dünyanın kapıları size açılacak.

Türklerde Strateji ;

Türkler le oynarken okçu atlıları iyi kullanmaya bakıyor iş. Elden geldiğince Sipahi kullanmak lazım. Horse Archers ve Turkomans yakın dövüşte zayıf olduklarından okları bitince işleri de bitiyor. Sadece kalabalık hücumlarda düşmanın gözünü korkutup kaçırmak için işe yarıyor. Sipahi ler ise Heavy Cavalry, Heavy Infantry ve Spearman dışında hemen her şeyi Charge layabiliyor. Başarılı olmak için sabırlı oynamak lazım. Sürekli düşmanın çevresinde dolaşıp oklamalı, kaçıp orduyu düzenlemelisiniz. Ancak düşmanda bol okçu varsa atlıların canına okuyabiliyorlar. Bu durumda Horse Archer larla Heavy Cavalry ve Spearman leri tahrik edip okçulardan uzaklaştırmalı ve sipahilerle kesmelisiniz. Oyun ilerleyince Sipahi Lancers ve Dismounted Sipahi ler geliyor. O zaman rahatlayıp daha dengeli ordular kurabiliyorsunuz. Ama o zamana kadar başarı tamamen sipahileri nasıl kullandığınıza bağlı. İleride yeniçeriler gelince bol bol onlardan kullanmak lazım.

Türklerde düzgün ağır piyade, ağır süvari ve okçu olmadığı için şehir savunmaları çok zor. Ne katapultları kesecek süvari var duvarın dışına çıkıp saldırabilecek, ne duvarın üstünü okçu doldurabiliyoruz kule ve koçbaşlarını yakabilecek, ne de ağır piyade var duvardan gelen düşmanı orada tutabilecek. Bu durumda şehir savunmanın iki radikal yolu var: Birincisi içeride bolca (bayağı bolca) atlı okçu bulundurup, hızla yandan sur dışına çıkıp düşmanı duvarın önünde yanlardan sarıp oklaya oklaya temizlemek. Ama bu arada sur içine girmeyi başarırlarsa yandık tabi. Ayrıca çok pahalı bir koruma bu.

Benim favori yönetim ise şehir meydanı savunması. Elimizde 6-8 tane Town Militia ve Militia Spearman bulunduruyoruz. Saldırı başladığında surları bırakıp bütün birimleri şehir meydanına topluyoruz. Adam surları yakıp yıkıp içeri soktuğu birimleri meydana yolluyor. Genelde en fazla dört birim geliyor. Bu arada bizim adamlar da meydan kenarında dizilmiş kapanmaya hazır zarf gibi bekliyor. Adam gelince önden atlıya spearman, spearmane swordsmanle dalıp, diğer birimlerle de kanatlardan sarıyoruz. Önemli olan kaçabileceği şekilde sarmak. Fight Till Death olursa biz de birim kaybediyoruz. Düşman kaçmaya başlayınca kovalayıp kesebildiğimiz kadarını kesiyoruz. Yeniden düzenlediğimiz orduyla koordine bir atak geliştiriyoruz ve şehir önüne birikmişleri de temizliyoruz. Sonrası kovalamaca. Bu yöntemle 40 adam kaybedip 800 adam kestiğim oldu. Sonrası kovalamaca. Bu yöntemle 40 adam kaybedip 800 adam kestiğim oldu.
 
Geri
Üst