Osmanlı Devleti’nin altı asırlık tarihini yıllar yılı birkaç cümlede özetlenmiş haliyle okuduk tarih derslerinde. 1299-1453 yılları arası kuruluş, 1453-1579 yılları arası yükselme, 1579-1699 yılları arası duraklama, 1699-1792 yılları arası gerileme, 1792-1922 yılları arası ise dağılma dönemiydi. Sanki sihirli bir değnek bu yıllarda koskoca Devlet-i Âliyye’ye dokunmuş da her şey birden değişivermişti. Koca devlet yükselip giderken bir günde gerilemeye başlamış, bir günde dağılış sürecine girmişti. Oysa bebeklik, çocukluk, gençlik, olgunluk, yaşlılık şeklinde sürüp giden insan ömrünü bile böyle kesin bölümlere ayırmak, gençliği yükselme, yaşlılığı dağılma dönemi diye adlandırmak mümkün değildi. Öyle olsa Sinan’ın Selimiye’yi inşa etmesini izah edemeyiz. Osmanlı Devleti ise geniş coğrafyası, kültürü, müesseseleri, insanları bile uçsuz bucaksız bir varlık. Her insan başlı başına bir âlem. Altı asır boyunca Osmanlı çınarı, milyarlarca âlem sığdırdı gölgesine.
Tarihi öğrenebileceğimiz kaynaklar çoğalmaya başlayınca gördük ki, geriledi, yıkıldı-yıkılacak denilen çağlarında bile Osmanlı muazzam başarılara imza atmış. Bir taraftan Celâli isyanlarıyla uğraştığı, askerî zaferler ve hezimetler arasında gidip geldiği zamanlarda bile Evliya Çelebi’yle yaptığımız yolculuklarda bu muazzam medeniyete bir kere daha hayran kalıyoruz. Sultan II. Abdülhamit’in 20. Yüzyıl başlarında Afrika içlerine, Uzakdoğu’ya uzanan elini gördükçe şaşkınlığımız artıyor. Tarih sahnesinden silinip gittikten sonra Osmanlı’nın Cumhuriyet’e yadigâr bıraktığı şahsiyetleri, sanatkârları, yazarları, ilim erbabını bile bugün zirvelerde görüyoruz. Ve anlıyoruz ki, okullarda öğrendiğimiz kalıplar doğru değil. Biz sıradan insanlar olarak dışarıdan bunu görürken uzmanlık alanı tarih olanların ortadaki yanlışlığı fark etmemesi mümkün değil. I. Dünya savaşından sadece 20 yıl önce 1 Osmanlı Lirası'nın 20 Amerikan dolarına eşit olduğunu biliyor muydunuz ?
Tarihi öğrenebileceğimiz kaynaklar çoğalmaya başlayınca gördük ki, geriledi, yıkıldı-yıkılacak denilen çağlarında bile Osmanlı muazzam başarılara imza atmış. Bir taraftan Celâli isyanlarıyla uğraştığı, askerî zaferler ve hezimetler arasında gidip geldiği zamanlarda bile Evliya Çelebi’yle yaptığımız yolculuklarda bu muazzam medeniyete bir kere daha hayran kalıyoruz. Sultan II. Abdülhamit’in 20. Yüzyıl başlarında Afrika içlerine, Uzakdoğu’ya uzanan elini gördükçe şaşkınlığımız artıyor. Tarih sahnesinden silinip gittikten sonra Osmanlı’nın Cumhuriyet’e yadigâr bıraktığı şahsiyetleri, sanatkârları, yazarları, ilim erbabını bile bugün zirvelerde görüyoruz. Ve anlıyoruz ki, okullarda öğrendiğimiz kalıplar doğru değil. Biz sıradan insanlar olarak dışarıdan bunu görürken uzmanlık alanı tarih olanların ortadaki yanlışlığı fark etmemesi mümkün değil. I. Dünya savaşından sadece 20 yıl önce 1 Osmanlı Lirası'nın 20 Amerikan dolarına eşit olduğunu biliyor muydunuz ?